İNTERMEZZO

Herşey geçiştir. Herşey geçicidir. Yaşamın melodileri ara nağmeleriyle birbirine bağlanır. Yaşam bazen bağlantılarda gizlidir.

Freitag, 13. August 2010

Yalnızca İki Kelime


Ne sihirli iki kelimedir o!


Hangi milletten, hangi etniden, hangi renkten, hangi medeniyetten, dünyanın hangi köşesinden ve kaç yaşında olursak olalım, nasıl da tepeden tırnağa içimizi titretir, nasıl da yüreğimizi delip geçer, nasıl da tüm irademizi yerle bir edip bizi kendisine tutsak eder.

Hangi dilde söylenmiş olursa olsun, güzeldir.

Söylediğimiz, söyleyebildiğimiz zaman, içimizin derinliklerinden kopup dudaklarımızdan dökülebildiğinde, nasıl da kanatlandırır, nasıl da mutluluklara garkeder.

Duyduğumuz, duymayı istediğimiz dudaklardan döküldüğü zaman, nasıl da dünyaları bahşeder.

Mittwoch, 11. August 2010

Adını Ne Koyalım?




- Abbas
- Olmaz
- Ajan
- Casus mu bu?
- Amigo
- Maça gitmeyeceğiz birlikte.
- Ayyaş
- Ne bu yahu? Yok mu adam gibi isimler?
- Afacan
- I-ıh
- Arap
- Tehlikeli
- Azman
- Ya fazla büyümezse?
- Abuzettin
- Daha neler
- Abdurrezzak
- Başka başka?
- Aspirin
- Dünyada olmaz
- Aşifte
- Ben öyle isim koymam
- Ahu Tuğba
- Yok deve.. Ne biçim isim bunlar? Başka harfe geç.

Montag, 9. August 2010

Günün Düşünceleri-1











Aslında ne kadar da önemsiziz.

Tüm çabamız, tüm kavgamız, tüm yaşamımızla.

Her birimiz, her Allahın günü birşeylerin peşinde koşuyor, birşeylere ulaşmak için kavga veriyor, günlerimizi, aylarımızı, senelerimizi harcıyoruz. Yaptığımız işlerin ağırlığı altında eziliyor, sorunlarımızın içinde boğuluyor, kendi dertlerimizden, kendi yaşamımızdan bir santim ötesini görmüyoruz çok kere.

Samstag, 7. August 2010

Su Gibi Aziz Olmak



Sıcak, sıcak, sıcak.....

Çok sıcakmış Türkiye!!!

Bizim buralarda yaz çoktan el sallamaya başladı, veda etmek üzere. Güneş artık yakmıyor, ancak ısıtıyor. Hele günlerce yağan yağmurlardan sonra.

Her sene ancak bir kaç gün için gazeteler manşet atar:

“Avrupa yanıyor!!”

Freitag, 6. August 2010

PİSİLOZOF


Pencere pervazına kendisi için özel olarak monte edilmiş pelüşlü ranzanın üzerinde, geniş pencerelerden giren güneş huzmesinin tam ortasında uzanmıştı. Gözleri kapalı, hareketsiz, öylece duruyordu.

Çok merak ettim, ne geçiyordu kafasından, ne hissediyordu acaba o anda? Bunu zaten hep merak ediyordum.

Birden başını kaldırdı ve gözgöze geldik. Yemyeşil gözlerinden fırlattığı sonsuz dingin bir bakış, gözlerimden içeriye girip ruhumun derinliklerine indi sanki. Cevabı yankılandı beynimin duvarlarında: “ Hiçbir şey düşünmüyorum. Hiçbir şey düşünmeden tadını çıkarıyorum bu anın.”

“Aman Allahım! Sen mi söyledin şimdi bunları? Senden mi geldi bu cümle şimdi?”