İNTERMEZZO

Herşey geçiştir. Herşey geçicidir. Yaşamın melodileri ara nağmeleriyle birbirine bağlanır. Yaşam bazen bağlantılarda gizlidir.

Montag, 28. Dezember 2009

Merhaba Dostlar!






Bu sayfaya ara sıra uğrayanlar, yeni bir şey var mı diye bir bakmak nezaketini gösterenler, yazdığım satırları okumak zahmetine katlanan değerli okurlar.

Biliyorum sizleri çok ihmal ettim.

Bazen insan gündelik hayatın akışına kapılıp gider. Öyle oldu işte bir zaman benim için de.

Bağışlayın. Affedin.


Yazmak kopamıyacağım bir iş. Konu da buluyorum elbette. Ama işte, bazen insan başka rüzgarların önünde, başka vadilerde sürüklenirken buluyor kendisini. Buna belki başka kaynaklardan beslenmek de diyebiliriz. Bazen kendinizi olayların akışına bırakmak geliyor içinizden, bilirsiniz. Aktif olmamak, gidişata karışmamak, sadece bakmak, görmek, işitmek, gözlemlemek, hissetmek. Yaşamın kıyısında oturup bir süre seyretmek yaşayanları.

Belki de biriktirmek.

Duygu biriktirmek, resim biriktirmek, kavram biriktirmek, sözcük biriktirmek.

Bazen kendiniz olmamak, bazen başkaları olmaya çalışmak. Başkalarının nedenlerini, niçinlerini anlamaya çalışmak.

Hani bazen balkonunuzda veya açık pencerenizin önünde öylece oturursunuz. Caddeden bir ses gelir oraya bakarsınız. Kaldırımda biri yürür, onu takibedersiniz gözlerinizle. Derken bir köpek koşturur, onunla koşarsınız. Duvardan bir kedi atlar, gözleriniz, kulaklarınız onun patilerine takılıp gider. Sonra bir güvercin telaşlı kanat çırpıntıları ile karşı dama konar. Bu defa onun hemcinsi ile sohbetine kitlenir kulaklarınız. Orada oturduğunuzu unutur, sadece çevrenizdekilerle duyar, görür, hisseder ve var olursunuz.

İşte onun gibi birşey.

Ama sonra, bir güç sizi karşı konulmaz bir biçimde, aklınızdan, yüreğinizden geçenleri kelimelere dökmeye iter.

Ve oturursunuz klavyenin başına.

Aradan geçen zaman önemli değildir. Zaten zamanın geçmiş olduğunu bile bazen algılamazsınız. Ama klavye tanıdıktır, parmaklarınız tuşlardan daha az önce ayrılmış gibidir. Beyniniz, parmaklarınız, tuşların üzerindeki harfler sevinçle birbirleriyle kucaklaşırlar.

Belki biliyorsunuz, Milliyet Blog’da da yazıyorum. Oradaki son yazımda, belli aralıklarla yazmayı beceremediğim için, sık yazmayı salık verenlerin ölçülerine göre, iyi bir blog yazarı olmadığımı ifade etmiştim.

Sık yazmamamın bir nedeni de, çala klavye yazmayı beceremiyor oluşum. Her cümle, her kelime üzerinde düşünüyor, çoklukla ifade biçimlerini beğenmeyip değiştiriyor oluşum. Bu da, biraz zaman istiyor tabii ki.

Neyse, bu kadar günah çıkartmak yeter herhalde. Sizleri sıkmayı istemem.

Yeni yılda yapmayı istediğim şeylerden biri de, daha sık yazmak!!

Sigarayı bıraktık zaten, zayıflama kürü de şu anda ille de gerekli değil!

Sizlerle daha sık buluşmayı istemekten daha güzel bir yeni yıl niyeti olabilir mi?

Sevgilerimle.

Keine Kommentare:

Kommentar veröffentlichen