İNTERMEZZO
Herşey geçiştir. Herşey geçicidir. Yaşamın melodileri ara nağmeleriyle birbirine bağlanır. Yaşam bazen bağlantılarda gizlidir.
Seiten
Montag, 30. November 2009
İyi Bir Öpücük
Kadın, TV’den yükselen sese kulak verdi. Ritmik bir parçaydı bu: „A good Kiss!“ Şarkıyı söylerken ayni zamanda danseden uzun siyah saçlı bir genç kız, ilk öpücüğünden söz ediyordu.
Kadın, kırmızı şarap doldurduğu kadehi elindeki tepsiye koydu, yanına da salam ve peynirleri bir dilim tost ekmeği üzerine yığarak yaptığı sandviçi ekledi. Tepsinin dengesini muhafaza etmeye çalışarak kanapeye yöneldi. Oturdu TV’nin karşısına.
Ekranda danseden kızın gençliğinden ve tazeliğinden epey uzaklaşmış bir yaştaydı kadın. Hatları hafifçe kalınlaşmış, göz kenarlarına çizgiler oturmuştu. İçinde kızıl ışıkların oynaştığı kısa kesilmiş kumral saçları yüzüne genç bir ifade verse de, koyu kahverengi gözlerinin derin bakışları, uzun zamanlarda, çok şeyler yaşamış olduğunu anlatıveriyordu görenlere.
İşten az once dönmüş, üzerine rahat bir pantalon takımı geçirmiş, biraz kendini bırakmak, biraz rahatlamak arzusuyla dikmişti gözlerini televizyona..
“A good Kiss!” İyi bir öpücük!…Ekrandaki uzun saçlı güzel kız ritm eşliğinde şekilden şekile giriyor, dudaklarını büzüyor, gözlerini süzüyor, ilk öpücüğünü anlatıyordu.
Birden geçmişe gitti.. İlk öpücük... İyi bir öpücük müydü şu ilk öpücük??
Ne kadar da gençti o zaman..Kendisine arkadaşlık teklif etmiş olan çocukla, okul çıkışı sahilde yürürlerdi. Hava kararmış olur, sonbaharın serin akşamında pek kimseler olmazdı ortalıkta. Okul çıkışı ile eve dönüş arasında geçen zamanda, geç kalmış olmanın, her seferinde yeniden bulunması gereken mazeretleri kafasında, herhangi bir tanıdık tarafından görülme ihtimalinin korkusu yürekte, ama ilk aşkın insanı havalara uçuran, rüzgarın soğuğunu hissettirmeyen sıcak sarhoşluğunun cesaretiyle gözü kara, yanyana yürürken sahilde..
Konuştuğu çocuk tutmaya çalıştığında, sertçe çekiverirdi elini her seferinde. Öyle ya, ya onu hafif bir kız zannederse? Hele bir keresinde kolunu omuzuna atmaya kalkmıştı. İki adımlık çırpınıştan sonra kaçabilmişti kolunun kıskacından nihayet. Oysa ne kadar da merak ederdi nasıl bir şeydir diye şu öpüşme. Hep filmlerde gördüğü, hikayelerde okuduğu.. Kimbilir nasıl da ayakları yerden kesilirdi insanın? Ne kadar isterdi, bu her görüşünde, kalbine göğüs kafesinde taklalar attıran, dimdik duruşlu, çapkın bakışlı sevdiğinin onu öpmesini. Ama ya onu kolay bir kız sanırsa?
Sevdiği genç hiç öpemedi onu. Bir kaç ay sonra ayrıldılar. Yalnız bakışları çapkın değildi onun, kendisi de öyleydi. Başka kızlarla da dolaştığını öğrendiği zaman duyduğu acıyı hiç unutmadı. Ama birkaç sene sonra tekrar karşılaştıklarında duyduğu hayreti de. Kaç yıl boyunca hayatını zehir etmiş olan o çehre, nasıl olup da zamanla anlamını kaybetmiş, artık onun için hiçbir şey ifade etmez hale gelmişti!! .
Sonra nişanlısı geldi aklına. Ailelerinin isteği üzerine nişanlanmışlardı. İyi bir gençti aslında. Güzel bir mesleği de vardı. Uygun bir koca namzedi idi yani. Bu defa kararlıydı öğrenmeye, şu öpücüğün nasıl bir şey olduğunu. Yıldız parkına yaptıkları gezileri düşündü. Aileden izinli, meşru geziler. Ama nişanlısı da öpemedi onu. Denedi tabii denemesine ama çok sigara içen bir gençti maalesef. Genç kız bu öpüşmenin ayaklarını yerden kesmeyeceğini peşinen anlamıştı, biraz birbirlerine yaklaştıklarında. Utangaç kız rolü kurtardı onu bu durumdan. Bir süre sonra da çeşitli sebeplerden bozuldu nişan zaten.
Onu ilk öpen erkek, bir mantık evliliğiyle hayatını birleştirdiği kocası oldu sonunda. Yine boşuna beklemişti ayaklarının yerden kesilmesini. Tam tersine, ayakları her geçen günle, biraz daha sıkı bastı yere bu evlilikte. Beş sene sürdü hiç bir şekilde havalanmıyacağını anlaması. Başka anlaşmazlıklar da girdi araya. Boşandılar neticede. Allahtan mesleği icabı sık sık uçakla seyahat ediyor, ayaklarının yerden kesilmesi hiç değilse bu suretle gerçekleşiyordu.
Bir iş gezisinde tanıştı nihayet, kalbine yeniden taklalar attıran, yanındayken havanın soğukluğunu hissetmediği kişiyle. Birbirlerine doğru çekilişleri, adım adım o sihirli tünelde kayboluşları, herşey mükemmeldi. Birkaç konuşma ile birbirleri için yaratıldıklarını anlamışlar, her sözün, her hareketin, karşı konulmaz bir biçimde onları birbirlerine yaklaştırdığını farketmişlerdi. Asansörle otelin onbeşinci katına çıkarlarken, tam tahayyül ettiği gibi, yavaşca onu kendisine çekivermişti. Yüzünü kendi yüzünün bir soluk ötesinde hissetmiş, nefesi tutulmuş ve....ayakları kesilivermişti birden yerden.. Buydu onun ilk öpücüğü ve de iyi öpücüğü..
İçini çekti, gözlerini dalıp gittiği köşeden kurtardı ve avuçlarında tuttuğu yarı yarıya boşalmış şarap kadehine gülümsedi.
Bakışları da, kendisi de çapkın değildi onun. Önemli bir başka kusuru vardı ama..Evliydi..
Hiç ayrılmadılar. Çünkü hiç bir araya gelmediler.
Televizyondaki siyah saçlı kızın şarkısı bitmişti şimdi.. Ekranda, son notalarla sahilde koşarak kaybolmak üzere olan son görüntüsü belirmişti.
„A good Kiss“… İyi bir öpücük… İlk öpücük.. …
Kadın bir dikişte boşalttığı kadehini tepsiye bıraktı.
Sonra da birçok öpücükler olmuştu hayatında elbette. Ama hiçbirisi, o asansördekinin yerini tutamamış, hiçbirisinde, bir daha ayakları o denli yerden kesilmemişti.
Omuzlarını silkti dalgın bir tebessümle...
Bekleyecekti…
Kimbilir belki tekrar?…
Kimbilir, belki bir dahaki sefere?!..
Abonnieren
Kommentare zum Post (Atom)
Keine Kommentare:
Kommentar veröffentlichen