İNTERMEZZO

Herşey geçiştir. Herşey geçicidir. Yaşamın melodileri ara nağmeleriyle birbirine bağlanır. Yaşam bazen bağlantılarda gizlidir.

Freitag, 3. September 2010

Kinin Hapları


Referandum TDK’ya göre “Halk Oylaması”.

Benim yaşadığım ülkede durmadan referandumlar yapılır.

Yani durmadan halk oylamasına başvurulur.

Birkaç ay, hatta birkaç hafta arayla, seçmenler çeşitli konularda oylarını kullanarak, siyasi, toplumsal, finans, öğretim vesaire, bütün toplumu ilgilendiren tüm alanlarda tercihlerini oyları vasıtasıyla bildirirler. Çünkü ülkeyi idare edenler, sadece anayasa söz konusu olduğunda değil, her konuda durmadan halkın fikrine başvururlar.

Ülkenin her bir vatandaşı da, bir konunun görüşülmesi için şayet yüzbin imza toplayabilirse, istediği her konuyu referanduma götürebilir. Bu kadar imzayı, önerdiği konu için toplayabilmiş kişi, önergesini meclise sunar ve konu halk oylamasına konur.

Ulusal meclisin kanun haline getirmek istediği her konu da önce halkın görüşüne sunulur. Halk kabul ederse konu kanunlaşır. Halk reddederse, konu meclis gündeminden düşer.

Her hangi bir konuyu referanduma götürenler, konuyu uzun ve detaylı biçimde aydınlatan ve neden kanunlaştırılmasını istediklerini açıklayan broşürlerle anlatırlar. Ulusal meclis de kendi görüşünü, şayet karşı ise neden karşı olduğunu detaylı ve madde madde açıklayan broşürlerde belirtir. Her iki tarafın da hazırladığı bu açıklamalar, yine ulusal meclis tarafından, tek tek her seçmenin eline oy pusulaları ile birlikte gönderilir. Böylece seçmen oyunu vermeden önce her iki tarafı da detaylı olarak dinlemiş ve konuya tümüyle hakim olmuştur.

Referandumlarda çok kere birden fazla konu ortaya getirilir.

Seçmenin her konu için tek tek, kabul veya red edebilme olanağı vardır. Yani her konu için ayrı bir oy pusulası mevcuttur. Bu durumda seçmen, örneğin bir otobanın filan yerden geçirilmesi konusunda olumsuz düşünüyorsa, bu konuya “hayır” diyebilir ama ayni oy verme işlemi içinde, örneğin atom santralı artıklarının filanca bölgede depolanması fikrini beğenmişse “evet” diyebilir.

Bu hem ulusal alanda, hem de yalnızca bazı kanton veya belediyeleri ilgilendiren daha dar kapsamlı referandumlarda da aynen böyle yapılır.

Bu gerçek bir demokrasi örneğidir ve ülke bunu uygulayabilmekle övünür.

Hiçbir zaman, sadece iki konu bile birarada referanduma sunulmaz. Yani, sadece iki konu için bile tek bir oy kullanmak, ya “evet” veya”hayır” derken, bir maddenin yanında ötekini de kabul veya red etmiş olmak zorunda değildir seçmen, yani vatandaş.

Benim yaşadığım ülkede, birkaç konu birlikte referanduma sunulsaydı, seçmen konular içinde bir tanesini bile beğenmese, topunu reddederdi.

Ben Türkiye’de 12 Eylül’de yapılacak Referandum’da oy kullanabilseydim, sadece yukarıda yazdığım sebepten, yani birçok konuya birlikte ya “evet” ya da “hayır” demem istendiği için, hepsine birlikte “hayır” der ve böyle bir referandumu toptan reddederdim.

Referanduma sunulan konuları günlerdir gazetelerden, bloglardan takibediyorum. Anayasanın değiştirilmesi istenen maddeleri içinde, insanların özgürlüğü doğrultusunda olan birkaç husus var. Bunlara herkes “evet” diyebilir. Örneğin pozitif ayrımcılığın kapsamının genişletilmesi konusu. Veya herkesi kendisi ile ilgili kişisel verilerin korunmasını istemesi hakkı. Ama bu maddelerle birlikte “evet” denmesi istenen öyle can alıcı başka maddeler var ki, bu iki maddenin cazibesine kapılıp “evet” diyen kişi, öte yandan çok daha önemli bazı konularda, özgürlüğünü benzersiz bir tehlikeye atmış olacak. Örneğin yargının bağımsızlığı konusu.

11 Üyeli Anayasa Mahkemesinin üyelerini şimdiye kadar, 7 si yargı tarafından ve 4 üyesini cumhurbaşkanı ve YÖK seçerken, yeni Anayasa’ya göre sayısı 17 ye çıkarılan üyelerin sadece 7 sini yargı seçebilecek. Geri kalanları YÖK, meclis ve cumhurbaşkanı belirleyecekler. Yani her durumda, icraattaki siyasi iktidar 10 oy ile çoğunlukta.

Ayni şey HSYK ile de yapılıyor. Şimdiye kadarki 7 üyeden 5 ini yargı seçerken, yeni Anayasa’da 21 üyeye çıkarılan sayının sadece 4 ünü yargı belirleyebilecek. Geri kalan 17 üyenin seçimi sonuçta cumhurbaşkanının elinde. (Gazeteler)

“Evet” için yapılan propagandada, bugüne kadar yargının elinde olan, yargılayacak unsurların belirlenmesi işinin, artık yargıdan alınmasının, yargıyı tarafsız kılacağı ve demokrasi yolunu açacağı iddia ediliyor.

Yeni teklif edilen şekliyle, iktidar sahipleri tarafından seçileceği apaçık olan yargı unsurlarının tarafsız olacağını kim garanti ediyor? Daha ziyade aksi, yani iktidara bağlı yargı unsurunun, iktidar yanlısı karar vereceği akla yakın değil mi?

Ha, bireyleri ve çeşitli resmi makamlarda oturanları, hiç kimsenin baskı ve tesiri olmadan , kendi kararlarını tarafsızca verenlerden meydana gelmiş bir ülkeden söz etseydik başkaydı tabii. Ama Türkiye’de bunun böyle olduğunu kim iddia edebilir?

Böyle bir durumda vatandaş kişisel verilerinin korunmasını isteyebilse ne olur, isteyemese ne olur, yargının bağımsız karar alabilme yeteneği olmadıktan sonra.

Tarafsız olmayıp, hükümetin eğilimlerinden yana olan bir cumhurbaşkanının bulunduğu bir devrede ise, bu iktidar partisi için bir tam avantajdır.

Bu tabii ki sadece bugünkü iktidar döneminde böyle olmayacak. Elbet ki ilk planda bu durum AKP hükümetinin işine yarıyacak ama şayet günün birinde ülkede bir iktidar değişikliği olur ve başka bir parti çoğunluğu ele geçirirse, ayni avantajlara o parti de sahip olacak. Bir çeşit geleceğin de parsellenmesi hali. O zaman da Anayasa tekrar mı değiştirilmeye çalışılacak? Bu sefer de yeni gelenlerin ölçülerine göre?

Türkiye’de ne zaman ve ne şartlarda referanduma gidildiği konusunu biraz araştırdım İnternet’te. Anayasa değişikliği istendiğinde, TBMM tam üye sayısının en az üçte birinin teklifi ve beşte üç çoğunluğunun gizli oyla kabulü sonucu, cumhurbaşkanı gerekli görülen maddeleri halkın oyuna sunarmış. Anayasa’nın 175 inci maddesi böyle diyor. (www.referandum.org) Hangi maddelerin birlikte, hangi maddelerin ayrı ayrı halk oylamasına sunulacağını da TBMM karara bağlarmış.

TBMM de çoğunluğu olan partinin yine Anayasa’nın garantisi altında, istediği maddeleri, istediği biçimde, yani ister ayrı ayrı, ister birlikte halk oyuna sunabileceğini de anlıyoruz böylece.

Mecliste kesin çoğunluğu olan parti, cumhurbaşkanını seçiyor, Anayasa’da hangi maddeleri ne şekilde değiştireceğini belirliyor, hangilerini ve nasıl halk oyuna sunacağını da tesbit ediyor, yani kendi istediği gibi bir Anayasa yapıyor. Halkın bu Anayasa’ya bir şekilde “evet” demesini de temin ettiğinde, daire tamamlanmış oluyor. Bu işte bir yanlışlık yok mu? Bu mu demokrasi?

12 Eylül’de oylanacak Anayasa ile ilgili tartışmaları izlemeye başladığımdan beri aklıma nedense hep bir zamanlar piyasada olan ve sıtma ile mücadelede kullanılan “kinin” hapları geliyor.

Hani şu dış yüzü şekerle kaplı ve içinde zehir gibi acı bir toz bulunan “kinin” hapları. Hatırlayanlarınız çıkar belki, ağzınıza aldığınızda acıyı hissetmez henüz diliniz, çünkü dış yüzeyi şekerlidir. Diliniz ve tad alma duygunuz şekere kanar ve siz hapı yutarsınız. Hapın içindeki ağza alınmaz acılıktaki kinin ilacı da midenizi boylar bu arada.

Birçok maddenin birlikte oylamaya sunulduğu ve tek bir cevap istenen bir referandum, aslında gerçek bir referandum olamaz. Çünkü her konu hakkındaki fikrinizi tek tek belirtmenize olanak tanınmamaktadır.

Böyle bir uygulama, olsa olsa, acı ilacını içmek istemeyen birine, şekerli kılıf içinde hapı yutturmak olur.

Oy kullansaydım, işte bu sebepten “hayır” der, yeni bir Anayasa yapmak isteyenlerden, maddeleri tek tek oylamaya sunarak karşıma gelmelerini isterdim, ki demokratik hakkımı gerçekten kullanabilerek, her konu hakkındaki fikrimi tek tek ve açıkça ifade edebileyim.

Her ne kadar, yürürlükte olan ve başka bir kalıba sokmak istedikleri Anayasa onlara bugün bu hakkı verse de, bu isteğimle, daha fazla demokrasi getirmek iddiasında olanlardan, demokrasiye sığmayan birşey istemiş olmazdım herhalde.

Anayasaları insanlar yapar, öyle de yapar böyle de.

Önemli olan sonuçta nasıl bir Anayasa’nın ortaya çıkacağıdır.

Daireyi tamamlayıp, ipleri belli bir gücün eline veren mi, yoksa demokrasinin temel direği olan, yasama, yürütme ve yargı unsurlarının birbirinden ayrılığı ilkesini koruyan bir Anayasa mı?

12 Eylül’de sandığa gitmek, boykot etmemek gerek.
12 Eylül’de sandığa gitmek, “hayır” demek gerek.

Bugün hep birlikte şikayet edilen 12 Eylül Anayası, zamanında yüzde doksanlarda bir çoğunlukla kabul edilmişti. 30 yıl geçti aradan.

Bir otuz yıl veya kim bilir daha ne kadar, yapılan yanlışlıkların acı sonuçlarını çekmek mi, yoksa “hayır” deyip, “kinin” paketlerine artık kanılmayacağını, gerçekten adil ve ard niyetsiz bir Anayasa istendiğini mi gözler önüne sermek?

Böyle bir Anayasa’nın meydana getirilmesinde mutlaka bütün fikirler tartışılmalı, her kesime söz hakkı verilmelidir. Sadece iktidar partisinin yaptığı bir Anayasa herkesin düşüncelerini ve haklarını içeriyor olabilir mi?

Kararsızlar ne yapacaklarını, ne oy vereceklerini iyi düşünmeliler.

2 Kommentare:

  1. oylayamadık, meeee ledik :)

    AntwortenLöschen
  2. Bu kampanya ile başka bir sonuç da çıkamazdı zaten. Selam ve sevgilerimle.

    AntwortenLöschen