İNTERMEZZO
Herşey geçiştir. Herşey geçicidir. Yaşamın melodileri ara nağmeleriyle birbirine bağlanır. Yaşam bazen bağlantılarda gizlidir.
Seiten
Freitag, 9. April 2010
Quovadis Türkiye?
Göz kirpiklerin değdiği nesneyi görmezmiş.
Yani, birşeyi daha iyi görebilmek için belli bir mesafeden bakmanın gereğini anlatıyor bu söz.
Peki uzaktan bakınca daha mı iyi görünüyor o zaman? Daha mı iyi bilemeyiz. Ama en azından, bir nesneye kirpiğiniz değecek kadar yakın olmadan baktığınızda, o nesnenin sağını, solunu, önünü, arkasını, yanındakini, kısacası çevresine göre konumunu da görürsünüz. Detayı değil ama geneli daha iyi farkedebilirsiniz.
Peki, Türkiye uzaktan bakıldığında nasıl gözüküyor?
Uzaktan bakana bağlı tabii biraz da. Uzaktan bakan yabancı bir gözlemci ise, şu an gördüğü tablolar karşısında değişik sesler verebilir. O kadar ki, ülkede yaşayanlara son derecede garip hatta ters gelecek, ülkenin ve üzerinde yaşayanların asıl sorunlarına teğet geçecek yorumlar da yapabilir. Tabii bu yabancının kendi konumu, onun işine nelerin geldiği, nelerin, ülke vatandaşları için hayati olduğu halde onu zerre kadar ilgilendirmediği de etki eder bu yoruma. Örneğin:
- Türkiye demokratikleşiyor!
- Türkiye bölünüyor!
- Türkiye sağa kayıyor!
- Türkiye AB’ye uyum sağlıyor!
- Türkiye aşırı İslamcılara yaklaşıyor!
- Türkiye batıdan kopuyor!
Bunlar ve bunlara benzer yorumlar, son zamanlarda hep duyduğumuz, uzaktan bakan yabancıların dile getirdiği, bazen birbirine taban tabana zıt çeşitli görüşler.
Peki yabancılar gibi ülke hakkında kitaba dayalı ve kısıtlı bilgileri olmayıp, ülke insanını doğası ve kafa yapısı açısından daha iyi tanıyacak konumda olanlar ne görüyorlar bu günlerde ülkeye baktıklarında?
Moral bozucu olacak ama bu görüntü ne yazık ki hiç de iç açıcı değil.
Görünen o ki, ülke üzerinde yaşayanlar, bizzat yaşadığımız tarihin hiçbir döneminde galiba hiç bu kadar parça parça bölünmemiş, hiç bu kadar uzlaşmasız bir biçimde karşı karşıya gelmemişlerdi.
Evet, zaman zaman aykırı görüşleri yüzünden birbirlerine silah doğrultacak kadar ileri giden gruplar, birbiriyle çarpışan siyasi görüşler ve akımlar da çıktılar sahneye. Karşılıklı birbirlerine zarar verdikten ve sonuçta ülkeyi demokrasi açısından yıllarca geriye gitmesine neden olduktan sonra sahneden çekilmek üzere. Ama o zamanlarda bile, bölünmüşlük, aykırılık , uzlaşmazlık toplumun bu denli içine girmemiş, bu denli yerleşmemişti.
Bugünkü sahnede ise, birbirlerini ulusalcılar, statükocular, darbeciler, liboşlar, dinciler, dinci olmayanlar, ötekiler, berikiler, yandaşlar vesaireler diye suçlayan bir HALK var.
Önceleri bir bütün olduğunu zannetmiş olan bir çok parçalar dolaşıyor şimdi ortalıkta.
Hükümetle ordunun , devletin üst kademelerinin birbiriyle tutuştuğu bir bilek güreşi!
Yargı bile kendi bileğini tutmuş, masaya yatırmaya uğraşıyor.
Hani sağ el sol ele, sağ göz sol göze hasım olmuşcasına.
Ya da kollar bacaklara, mide akciğere.
Oysa tüm bu organlar bir bedene ait.
Organları birbiriyle didişen bedenin hali nice olur?
Bir gün nasıl biter bu çekişme, ne kadar sürer, sonuçta kimler gider sahneden, kimler gelir, manzara ne şekilde değişir bilinmez.
Aslında tüm organların hayatta kalması için yaşaması ve sağlıklı olması gereken bedenin o zaman ne hale gelmiş olacağını düşünen var mı acaba bu arada?
Yoksa organlar öylesine kendi bildiklerine odaklanmışlar, birbirleriyle kavgaya ve didişmeye öylesine dalmışlar, birbirlerini yenmeye öylesine kenetlenmişler ki, bedenin sağlığı söz konusu bile değil mi?
Yoksa daha da kötüsü, organlar bedenin sağlığının yalnızca kendi formülleriyle mi sağlanacağına inanıyorlar?
Kimse kimseyi dinlemiyor bile, her kesim bir nakarat halinde yalnızca kendi doğru bildiklerini tekrarlayıp duruyor. Kaldı ki başkalarının doğruları da olabileceğini düşünmek ve doğruları bir araya getirmeye çalışmak.
Kavga bu hale gelmişken, kavgayı kimin başlattığını sormanın anlamı var mı?
Yangın bacayı sarmışken, önce kundakçıyı aramak yerine, yangını söndürmeye, tehlikedeki canları kurtarmaya bakılmaz mı?
Bu durumda, gözü kirpiğinin değeceği mesafenin ötesinden bakan kişi, haliyle endişe içinde sormak zorunluğunu hissediyor:
Quovadis Türkiye?
Quovadis gerçekten?
Abonnieren
Kommentare zum Post (Atom)
Keine Kommentare:
Kommentar veröffentlichen