İNTERMEZZO
Herşey geçiştir. Herşey geçicidir. Yaşamın melodileri ara nağmeleriyle birbirine bağlanır. Yaşam bazen bağlantılarda gizlidir.
Seiten
Mittwoch, 16. Juni 2010
Zamanda Kısa Devre
Size de olur mu bilmem?
Hani bazen, yaptığınız herhangi bir işin ortasında; masanızdaki kağıtları karıştırıp birşey ararken, elinizdeki ütüyü önünüzdeki pantalonun sol bacağına indirmek üzereyken, ya da ocağın üstündeki tencerenin içindekileri tahta kaşıkla karıştırırken, birden havada kalır ya kolunuz? Ya da hani tam balkon camından bakmak isterken, yağmur dinmiş mi diye veya tam oda içinde dolaşıp cep telefonunuzu nerede bıraktığınızı araştırırken gözleriniz, birden havada asılı kalıverir ya bakışlarınız?
Hani işte tam o anda, sanki bakışlarınızın takılı kaldığı boşlukta bir pencere açılıverir ya aniden? Ve işte tam o anda, açılan o pencereden, belleğinizin derinliklerine çoktan gömüldüğünü sandığınız bir manzara beliriverir ya tam karşınızda? Ya çok seneler önce kıyısında yürümüş olduğunuz bir su görüntüsüdür bu. Ya da daha da çok seneler önce, sizin yaşınızdaki arkadaşlarınızla koşturduğunuz, evinizin çok yakınındaki, içinden küçük bir dere akan o yeşilliktir. Ya da bambaşka bir tablodur yaşamınızdan, geçmişinizden, geride bıraktığınız tüm zamanlardan.
Sanki görünmez bir güç, bir anda akmakta olan zamanı durdurmuş, sizin çoktan unuttuğunuzu zannettiğiniz o anıyı, bir anda hafızanızın derinliklerinden koparıp su yüzüne çıkarmış ve gözlerinizin önüne sermiştir.
Bütün detaylarıyla görürsünüz o anı ya da o mekanda geçirdiğiniz tüm anların damıtılmış özünü. Ağaçların yeşili, derenin kıvrımları, dere kıyısında yetişen sarılı kırmızılı çiçekler tüm canlılığıyla belirirler o kısacık zaman parçasında, hatta arkadaşlarınızla birlikte koparıp yediğiniz, adını artık unuttuğunuz o uzun başağımsı bitkilerin tadını bile hissedersiniz damağınızda. Kuşların cıvıltısını duyarsınız, suyun akışını. Öylesine canlıdır ki bu anı, bir adım atsanız o geçmiş zaman dilimi içine düşecekmişsiniz gibidir sanki. Unuttuğunuzu sandığınız o yer, o an tüm gerçekliğiyle sarmıştır sizi. Hani elinizi uzatsanız dokunacakmışcasına.
Bir sevinç dolmuştur içinize. Geçmişinizle yaşadığınız bu kucaklaşma kanatlandırmış, coşturmuştur benliğinizi. Yoksa hiç geçmedi mi aradan o kadar uzun bir zaman? Yoksa buldunuz mu kaybettiğinizi sandığınız bir parçanızı? Neredeyse yaşlar fişkıracaktır gözlerinizden. Kim, nasıl, nereden çıkarıp getirmiştir bu anı, böyle canlı, böylesine gerçek, ta burnunuzun dibine?
Fazla uzun sürmez ama bu coşku. Herhangi birşey, belki sokaktan gelen bir ses, belki havada asılı kalmaktan yorulmuş kolunuzun gerilen kasları, belki açık pencereden içeriye dolan rüzgarın nefesi, belki de bulutların arasından yeniden başını uzatan güneşin odayı dolduran ışığı koparıp alır sizi o tarifsiz ruh halinden. Elinizdeki ütüyü, ya da tahta kaşığı farkedersiniz. Ocağın üzerindeki tencere girer tekrar gözlerinizin görüş mesafesine. Ayaklarınızın altındaki zemini hissedersiniz. Sihir bozulmuştur. Yeşillik de, dere de, ağaçlar da, çiçekler de, kuşlar da birden yine çok, çok uzaklara çekilmişlerdir. Yine bildiğiniz yerde, seneler öncesindedirler şimdi. Üzerlerinde sisli bir perde.
Herşey eskisi gibidir. Buradasınız, şimdidesiniz. Cep telefonunuz işte orada, koltuğun üzerinde. Yağan yağmur da durmuş. Az önce karıştırdığınız faturalar da masa üzerinde, ödenmeyi bekliyor.
Herşey eskisi gibi. Ne güzel!!.. Güzel mi? İçinizde anlayamadığınız bir burukluk.
Oysa ne kadar yakındınız. Elinizi uzatsanız.. Ya da bir adım daha atsanız…
Size de olur mu, bilmem…
Abonnieren
Kommentare zum Post (Atom)
olur elbet; içindeki hayatın zamanda aksaması gibi, yelkovanla akrebin geçmişte bir süre takılıp sonra yeniden şimdi'yi göstermesi gibi...
AntwortenLöschenİnsan ruhu ne engin bir okyanus değil mi? Beynimizin nasıl çalıştığını doğru dürüst bilmiyoruz, biz kimiz bilmiyoruz, ne biliyoruz biz aslında? Sevgilerimle sevgili beenmaya.
AntwortenLöschen