Ve sonunda kaybettik
kendisini...
İki senedir bize zaman
zaman sinirden tırnaklarımızı yedirtti. Zaman zaman öfkelendik, “Bu kadar da
olur mu yahu?” dedik. Gün geldi, bir kıyı kasabasında yetişmiş kendi halindeki
balıkçımız, James Bond’a taş çıkartan ustalıkla elinde tabanca adam kovaladı;
yer yer Cazanova’laştı, sosyete güzellerini kırk yıllık zamparalara yakışan
tavırlarıyla tavladı; şeytana külahını ters giydiren kurnaz iş adamlarıyla aşık
atarak onları parmağında oynattı; polislerin, savcıların karşısında Al Capon
soğukkanlılığıyla yalanları birbiri ardına sıraladı; her sıkıştırıldığı köşeden
sıyrılmasını bildi; paraya para demedi, Cote d’Azur hovardalarının lükse
alışkın hafifliğiyle son model arabalarla caddelerden aktı; yeri geldi bazen
kaza ile adam öldürdü, bazen öldürmek kasti ile ateş edip ıskaladı. Bazen
kötülüğün sınırlarını zorlayıp seyircisini isyan ettirdi. Ve bizlere bu çok
geniş karakter ve beceri yelpazesini sunduktan sonra da, kalbi kırık, ölümüne
seven bir kişiliğe bürünerek beyaz cama veda etti.
Hem de ne veda! Sonuçta,
dizi boyunca Mustafa’ya kızmış olan izleyici bile, birden kendisini, onun için
göz yaşı dökerken buldu.
Öyle ya, iki yıldır
zaman zaman izleyiciyi soluksuz peşinden sürükleyip, bazen de ne zaman sıkıcı
uzatma ve tekrarlardan kendisini kurtarıp mantıklı bir sonuca varacağını merak
ettiren bu öykünün, asıl mazlumu oluvermişti birden bire Ildır’ın saf balıkçısı
Mustafa! Çocukluktan sevdiği güzel kasabalı nişanlısının, dört şehirli şımarık
zenginin tecavüzüne uğramasıyla, tüm yaşamı rayından çıkmıştı zavallı
balıkçının. Sevdiği kızın arkasında duramadı, çünkü anne babasının, kasabalının
ve tüm tanıdıklarının gözünde kirlenmişti artık güzelim nişanlısı. Acısını,
nişanlısına tecavüz edenlerin maddi gücünde boğmaya çalıştı, yaşadıklarını
zenginleşerek unutmak istedi, Bunu yaparken de, nişanlısıyla birlikte tüm
ahlaki değerlerini de birer birer terketti. Kimseye güvenemedi, kimseyi
sevemedi. Gitgide entrikaya, kötülüğe gömüldü, sevdiği kızın kötülüğü için
çalışmaktan bile geri kalmadı, uğurlarına sevdiğini terkettiği anne ve babasına
bile hayrı olamadı artık, evlendiği kadına ve doğacak bebeğine de hakeza. Attığı her adımda, daha da bir karanlığa battı
Mustafa.
En sonunda, yaşayabilmek
için, aklından hiç çıkaramadığı sevdiğine yeniden sarılmayı denedi ama artık
çok çok geç kalmıştı.
Öykü boyunca, uçlardaki
yaşamı, davranışları ve yaptıklarıyla izleyicisini olumsuz etkileyen
Mustafa’nın, aslında iyi bir mesajı vardı bizlere.
Mazlumun arkasında
durmayan, yalnız mazlumu değil, kendi yaşamını da feda eder demek istemişti
Mustafa.
Öyle ya, alem ne der
diyerek, anne ve babasının doldurmalarına gelerek sevdiği kızın elini
bırakmamış, ona destek olarak onunla birlikte güçlüklere karşı koymuş olsaydı,
sonuçta onu kaybetmemiş, kendi yaşamını da heba etmemiş olacaktı.
Yani sonuçta,
“Sevdiğinizi her ne şart altında olursa olsun bırakmayın, hele tecavüze
uğramışsa suçlu değil, mazlumdur, ona arka çıkın, onu kucaklayın, yoksa sonunuz
benim gibi olur!” demiş oldu Ildır’lı balıkçı.
İyi de dedi.
Keine Kommentare:
Kommentar veröffentlichen