Yukarıda bir fotoğraf var.
Bir konser ilanı bu. Almanya’ya Mart sonunda yaptığım bir
seyahatte bizzat çektiğim bir foto. İlanda Fazıl Say’ın Münih’te vereceği bir konserden
söz ediliyor.
Klasik müzikle biraz ilgilenenler, hatta hiç
ilgilenmeyenler bile Wolfgang Amadeus Mozart’ın adını mutlaka duymuşlardır. Pop
müziğe bile aksetmiştir Mozart’ın etkisi, geçen yılların hit şarkılarından “Amadeus” da hatırlardadır mutlaka. Yani biraz gazete
okuyan, TV seyreden herkes için tanıdıktır bu isim, tam olarak kim olduğunu, ne
zaman yaşayıp ne yapmış olduğunu bilmeseler bile.
Klasik müzikle ilgilenenler ise, Mozart’ın Almanların 18
inci yüzyılda Salzburg’da doğup, dört yaşında iken piyano öğrenmeye başlayıp,
altı yaşında iken konserlere çıkan ve sekiz yaşından itibaren besteler yapan harika
çocuğu olduğunu, 35 senelik kısacık yaşamına 60 senfoni, 21 opera, 27 piyano
konçertosu, sayısız seranat, marş, oda müziği, keman ve nefesli çalgılar için
yine sayısız konçertoyu ve daha buraya almadığımız binlerce besteyi ve
çalışmayı sığdırarak, tüm Avrupa’da
turnelere çıkarak, zamanının en şöhretli müzisyeni haline gelmiş olduğunu
bilirler.
Hayatı esnasında yaşamış olduğu Salzburg, Viyana, Prag, Augsburg,
Mannheim gibi şehirler bugün hala, onun mirasını paylaşamazlar ve her biri ona
sahip çıkarak adına çeşitli anıtlar, müzeler tesis etmişlerdir. Mozart, bugün de dünyanın gelmiş geçmiş en büyük
müzisyenleri arasında en ön saflardaki yerini muhafaza eder ve tüm dünyada
eserleri durmadan çalınan, sahneye konan büyük müzik dehası olarak alkışlanır.
Böyle bir dehayı dünyaya sunmuş olan Alman milleti için
Mozart, müziğin sembolü ve en büyük iftihar vesilelerinden biridir. Mozart
eşsizdir, Mozart en büyüklerdendir.
Bu satırları yazmamızın amacı, okuyucuya Alman milleti
için Mozart’ın ne ifade ettiğini biraz olsun hissettirebilmektir.
Bu noktada Fazıl Say’a dönüş yapıyoruz.
Fazıl Say, müzik öğrenimine Ankara Konservatuarında
başladıktan sonra, Düsseldorf ve Berlin’de
devam etti. 1994 de Newyork’da “Young Concert Artists International Auditions”
Yarışmasında birinci olduktan sonra, milletlerarası kariyerini başlatmış oldu.
Daha sonra tüm dünyanın en meşhur orkestraları ile çaldı, tüm dünyada konser
salonlarını tıklım tıklım doldurarak dakikalarca ayakta alkışlandı ve
alkışlanmakta. Bu büyük hayranlığın, şahsen defalarca tanığı oldum. Fazıl Say
tüm dünyadaki müzik otoritelerince bugünün sayılı piyanistleri arasında
gösteriliyor ve kendisinden “piyanonun heykeltraşı” olarak hayranlıkla
bahsediliyor.
Şimdi tekrar yandaki fotoğrafa bakıyoruz. Fotoğrafta
Fazıl Say’ın isminin üzerinde “Der
Amadeus am Flügel” şeklinde bir ifade var.
Bu ifade Türkçe’de “ Piyanodaki
Amadeus” demek. Yani “Piyanodaki
Wolfgang Amadeus Mozart”. İlanın panolarda yer aldığı şehir Almanların
müzik ve sanat metropollerinden Münih. İlanın sahipleri, Wolgang Amadeus Mozart’ı
dünyaya hediye eden ve onu haklı olarak yere göğe sığdıramayan Alman müzik
çevreleri. Bu, Fazıl Say’a en büyük
müzisyenlerinin adını lakap olarak veren Almanların, Fazıl Say hakkındaki
düşüncelerinin ve ona verdikleri değerin, açık ve başka hiçbir izaha gerek duymayan
göstergesidir. Ve bu yalnızca Almanya’da böyle değildir.
Ve Türkiye ne yapıyor?
Türkiye’nin bağrından çıkmış büyük bir dünya sanatçısını,
sudan sebeplerle, düzenlenmiş, yakıştırılmış gerekçelerle yakında hapse atmaya
hazırlanıyor!
Türkiye’nin yüzde ellisinin oy verdiği bir iktidar içinde
yer alan hiç kimsenin ve ona oy veren yüzde ellinin böylesine bir aymazlık
içinde olduğuna inanabilmek, gerçekten çok zor.
Bu sanatçı, bu gösterilen ve aslında çeşitli biçimlerde
yorumlanması mümkün sebeplerle, gerçekten mahkum edilirse, dünyada ne biçim bir
toz duman kalkacağını, insan hakları ve özgürlükler konusunda bugüne kadar
karnesi hiç bir zaman iyi olamış bir ülkenin ne gibi bir duruma düşeceğini, bu
yüzde elli içinde hiç kimsenin mi göremiyor,
algılayamıyor oluşuna şaşmamak elde değil.
Yoksa “battı balık yan gider “ zihniyeti mi? Uluslararası
arenada alınmakta olan kötü notlara, bir yenisinin daha eklenmesinin artık
kimseyi ilgilendirmemesi mi?
Türkiye’nin “herkes kendine baksın” diyecek bir lüksü var
mıdır, ortalığa çıkıp “heyyyt” diye babalanmakla
işlerin düzeleceğine inanmak, başını
kuma gömmekle veya kendi kafasına çuval geçirmekle bir değil midir?
Evet, dünyanın her yerinde ve hemen her ülkede
haksızlıklar yapılmaktadır. Her ülkenin hataları vardır ama bu hatalar da,
uluslararası vicdanda bir bir kayıt edilmekte, yeri gelince haksızlığı
yapanların burnuna tutulmaktadır. Haksızlık edenler, dünyanın en büyükleri bile
olsa.
Çinli heykeltraş Ai-Weiwei’
ın adını duymuşsunuzdur. Bugünkü Çin
idaresine şiddetle muhalefet eden ve geçenlerde Çin’de bir zaman ortalıktan
kaybolduğu için dünyayı ayağa kaldıran sanatçı. Neredeyse bir buçuk milyarlık
Çin ülkesinin en şöhretli kişisi haline gelmiş olan Ai-Weiwei, insan hakları ve
özgürlükleri konusunda zaten sabıkalı olan koskoca Çin devleti karşısında tek başına bir
güçtür. Çünkü tüm dünyanın ilgisini çeken bir sanatçıdır ve söylediği sözler
dünyada, bütün bir Çin hükümetinin çabalarından daha fazla yankı bulmaktadır.
Eğer birileri biran önce akıllarını başlarına toplayıp
birşeyler yapmazsa ve Fazıl Say’ın gerçekten yargılanıp hapis cezasına
çarptırılmasına göz yumulursa, Türkiye, geri adımı olmayan koskocaman bir hata
yapmış olacak, uluslararası arenada ışık hızıyla yeniden puvan kaybetmiş ve
yeni bir Ai-Weiwei daha yaratmış olacaktır.
Dış dünyada fazla tanınmayan bazı muhalifleri, gazetecileri,
ordu mensuplarını çeşitli sebepler göstererek hapse atmak dünyada çok fazla
ilgi uyandırmamış olabilir.
Ama dünya çapındaki bir sanatçıyı, suyu bulandıran kuzu
cinsi hikayelerle hapse mahkum ettirmenin ve bu şekilde, belki de onu
ülkesinden kaçmak zorunda bırakmanın, bizden söylemesi - birtakım güç ve
iktidar hesapları değil de gerçekten ülke çıkarları düşünülürse tabii- ciddi sonuçları
vardır.
Keine Kommentare:
Kommentar veröffentlichen