İNTERMEZZO

Herşey geçiştir. Herşey geçicidir. Yaşamın melodileri ara nağmeleriyle birbirine bağlanır. Yaşam bazen bağlantılarda gizlidir.

Dienstag, 17. Mai 2011

Nispet


Ekrana bakarken, kaşlarınızdan birinin hafifçe havaya kalktığını görür gibiyim. Yani,” Ne diyor şimdi bu hatun kişi, ne demek bu, ne nisbeti?” gibilerden.

Hemen açıklayayım. Bilenler bilir, bendeniz başka bir coğrafyada yaşamaktayım ve yine bilenler bilir, benim yaşadığım bu bölgelerde, bahar denen, hele hele yaz denen o güzelim zamanlar, her sene varlıklarıyla ortalığı şenlendirmek, arz-ı endam edip de, insanları, hayvanları mutlu etmek için kırım kırım kırıtır, yeni gelinler gibi nazlanırlar.

Bir gün gelip yüzlerini gösterseler, ertesi gün hemen ortalıktan kaybolup, tekrar görünmek için yüz görümlüğü isterler. Hem de yüz görümlüğü olarak dünyaları teklif etseniz, keyifleri istemezse, tekrar görünmeyiverirler. Mayıs, haziran hatta temmuz ayında bile, kapkara bulutlu gözyüzüne bakıp, değil bahçe, balkon sefası yapmak; kapıdan burnunuzu bile çıkaramazken, soğuktan titrememek için acilen kaloriferin düğmesine basmanız da gerekebilir.

Ama bu sene, aman efendim kırk bir buçuk kere maşaallah, durun tahtalara vurayım, ya da mavi nazarlık takayım- havanın neresine, nasıl nazarlık takılır acep, o da ayrı hikaye- ne diyorduk, evet bu sene, nisan ayının başından beri bahar yaşıyoruz! Bahar ne kelime, yaz efendim, düpedüz yaz! Bahçeler tüm çiçeklerini açtılar, ortalık rengarenk, tüm bahçe , balkon levazımatı ortaya döküldü, masalar, şezlonglar, güneş şemsiyeleri, hamaklar kışı geçirmek zorunda kaldıkları karanlık dolaplardan, garajlardan, kilerlerden çıkarılıp yemyeşil çimenlere taşındılar. Yüzme havuzları elden geçirildi, temizlendi. Tüm komşu bahçelerde çoluk çocuk çığlık çığlığa mangal sefaları gırla gitmekte. Nehir plajları dolup taşıyor. İnsanlar üzerlerindeki kalın giysileri fırlatıp attılar, kadınlı erkekli şortlarla, parmak arası sandaletlerle dolaşmaktalar. İnanılır gibi değil ama, akşamları bahçe minderlerini, güneş şemsiyelerini toplayıp içeriye almak bile gerekmiyor, çünkü ıslanmıyacakları kesin.

Ve bu durum aşağı yukarı altı haftadır böyle sürmekte. Herkes bu inanılmaz durumun keyfini çıkarmakta haftalardır. Ara sıra, kuraklık filan diyerek çiftçilerden şikayet sesleri yükseliyor ama, hani bizler gibi yiyeceklerini alışveriş merkezinin raflarından toplamaya alışık olan günümüz insanlarına pek fazla kaygı verici gelmiyor bu durum. Hani insan çok güzel bir rüya görür de, uyanmaktan korkar ya uykusunun içinde, işte bizlerin ruhsal durumu da şu aralar aynen öyle.

Halbuki her sene sağnak yağmurlar altında, gazetelerden, televizyonlardan, güney ülkelerinde güneşlenen, denize giren, sıcak yaz günlerini dolu dizgin yaşayan insanların haberlerini izledikçe , gördükçe nasıl da içimiz “cızzzz” ederdi.

Oysa bu sene güney ülkelerinden gelenler haberler hiç de öyle değil. “Yağmur” deniyor, “soğuk” deniyor, “fırtına” filan gibi sözler duymaktayız sık sık. Ayy, vah vah vah, demek oralara yaz hala gelmemiş. Ne kadar üzücü, ne kadar hazin. Yine içimiz “cızzz” ediyor ama ne yalan söyleyelim, bu sefer ters yönde. Allah kurtarsın efendim tez vakitte.

Biz buralarda güneş banyosu yaparken, incecik giysilerle dolaşıp, akşamları bahçelerde, teraslarda soğuk içeceklerimizi yudumlarken, oralarda insanların yağmur altında, soğukta koşuşturmakta olduğunu düşünmek gerçekten üzücü.

Eh, nisbeten daha erken, hava yarın değişebilir, umudu kaybetmemek gerek; hem böyle olağanüstü soğuk havalara da nisbeten ender rastlanıyor. Hem buralara nisbetle, oralarda yaz nisbeten daha uzun da sürüyor. Sonuçta güneyde yaşayanların yine de nisbeten karlı çıkmak ihtimali nisbeten fazla.

“Yaz” denen o harika mevsimin biran önce oralara da ulaşması dileklerimizle efendim.

Keine Kommentare:

Kommentar veröffentlichen